MADDE 100. – (1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Soykırım ve insanlığa karşı suçlar (madde 76, 77, 78),
2. Kasten öldürme (madde 81, 82, 83),
3. İşkence (madde 94, 95)
4. Cinsel saldırı (birinci fıkra hariç, madde 102),
5. Çocukların cinsel istismarı (madde 103),
6. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188),
7. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),
8. Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar (madde 302, 303, 304, 307, 308),
9. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
b) 10.7.1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silâhlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silâh kaçakçılığı (madde 12) suçları.
c) 18.6.1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanununun 22 nci maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarında tanımlanan zimmet suçu.
d) 10.7.2003 tarihli ve 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar.
e) 21.7.1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan suçlar.
f) 31.8.1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun 110 uncu maddesinin dört ve beşinci fıkralarında tanımlanan kasten orman yakma suçları.
(4) 
(5353 SK.la değişik) Sadece adlî para cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı bir yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez.
İlgili md: 1412 SK.nun 104.md.si

AÇIKLAMALAR

AY.nın, 38/4.maddesinde “suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” denilmesine karşın, 19/3.maddesinde “suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişilerin” tutuklanabileceği öngörülmüştür. Tutuklama suçluluktan dolayı değil, zorunluluk nedeniyle başvurulan bir önlem olduğundan, AY.nın belirtilen hükümleri arasında aslında bir çelişki bulunmamaktadır.
1412 SK.nun 104. maddesi, önemli değişiklikler yapılarak maddeye alınmıştır. Maddedeki koşullar gerçekleştiğinde ve nedenlerden herhangi birisinin varlığı halinde tutuklama kararı verilebilir.
Maddede üç koşula yer verilmiştir. Bunlar, a-Suça ilişkin cezanın öngörülen sınırdan az olmaması, b-Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması, c-Tutuklama nedenlerinin bulunması gerekmektedir. Bu koşullardan, cezaya ilişkin olan koşul ile kuvvetli belirti koşulu, temel koşullardandır. Nedenler ise maddenin 2. fıkrasında sayılmıştır. Nedenlerden birisinin gerçekleşmesi yeterlidir.
Maddenin 4. fıkrasına göre, ancak şüpheliye yüklenen suça ait cezanın üst sınırı bir yıldan fazla hapis cezalarını gerektiren hallerde, tutuklama kararı verilebilir. Başka bir ifadeyle, üst sınırı 1 yıl ve daha az cezayı veya adlî para cezasını gerektirenler için, tutuklama kararı verilemez. Yargıç tutuklama kararı vermeden önce, şüpheli veya sanığa yüklenen suçun cezasına bakacak, öngörülen sınırın altında bulunduğunu görmesi durumunda, tutuklama kararı vermemesi gerekecektir. Bu durumda, diğer koşul ve nedenlere bakılarak zaman kaybedilmemesi gerekir. Buna karşılık, şüpheli veya sanığa yüklenen suçun cezasının, sınırların üzerinde olduğunu belirlemesi halinde ise, tutuklamanın mümkün olduğunu gözeterek, diğer koşul ve nedenlerin bulunup bulunmadığına bakması gerekecektir. O halde birinci koşul, suçun cezasının tutuklamayı gerektirir olmasıdır.
Suçun cezasının öngörülen sınırı aşmış olsa bile, şüpheli veya sanık hakkında CMK. nun 109.maddesinde gösterilen adlî kontrol altına alınma kararı verilmişse, tutuklama kararının verilmemesi gerekir. Çünkü adlî kontrol altına alınma kararı, tutuklama kararının yerine ve onun kimi sakıncalarını ortadan kaldırmak amacıyla öngörülmüş olup, ikisinin bir arada bulunması olanaksızdır. Tutuklama kararı verilecekse, daha önceden verilen adlî kontrol altına alınma kararının kaldırılması gerekir.
Maddenin 1. fıkrasında, şüpheli veya sanığın kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması temel koşuluna yer verilmiştir. Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olgular şüpheli veya sanığın suç işlediğini gösterir yüksek derecede kuşku ve büyük olasılığın bulunması durumudur. Dava açmak için ise, CMK. nun 170.maddesine göre, toplanan delillerin, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturması halinde davanın açılması mümkündür. Bu durum karşısında tutuklama için, davanın açılmasını gerektiren nedenlerden daha güçlü nedenlerin bulunması istenilmektedir. Sanığın suçu işlediğine ilişkin güçlü suç şüphesi yoksa, suçun ağırlığı önem taşımamakta ve yargılamanın tutuksuz yapılması gerekmektedir. Şüpheli veya sanığın suçu işlediğine ilişkin aleyhinde güçlü suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması ise, tutuklamayı zorunlu kılmamaktadır. Yalnızca güçlü olgular tutuklama kararının verilmesine yetmemekte, diğer koşullar ile nedenlerden en az birisinin gerçekleşmesi gerekmektedir. Asıl olan kişinin hakkında verilecek hükmün kesinleşmesine kadar suçsuz olduğu ve tutuklamanın geçici bir önlem olup, yargılamanın tutuksuz yapılmasıdır.
Koşullar ve nedenlerin bulunması halinde tutuklamaya veya tutuklamanın devamına karar verilmesi olanaklıdır. Tutuklama kararı, soruşturma evresinde yargıç, kovuşturma evresinde ise mahkeme tarafından verilebilir. Bu konular dışında, hiç kimsenin tutuklama kararı vermeye yetkileri yoktur. Tutuklama kararı verilmesinde, zaman açısından bir sınırlama bulunmayıp, her aşamada verilebilir.
Tutuklama kararı şüpheli veya sanığın hükümlülüğüne karar verilmemesi ya da beraati halinde giderilmesi olanaksız zarara yol açabilir. Kişi tutukevinde boşu boşuna kalmış olur. Bu nedenle tutuklama son çare olmalıdır. Ancak madde de öngörülen koşulların gerçekleşmesi ve sayılan nedenlerden birinin bulunması halinde tutuklama kararı verilebilir.
Maddenin 2. fıkrasında tutuklama nedenlerine yer verilmiştir.
a-Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olaylar bulunması halinde tutuklama kararı verilebilir. Şüpheli veya sanık, tutuklanmaktan ya da ilerde alacağı cezadan kendisini kurtarmak için, olaydan hemen sonra bulunduğu yeri terk edip gitmiş, izini kaybettirmiş, arandığı halde bulunamamış ise, onun kaçıp saklandığı kabul edilmeli ve tutuklama kararı verilmelidir. Şüpheli veya sanık henüz kaçmamış, ancak kaçacağı şüphesini uyandıran olaylar içindeyse, örneğin, oturduğu yeri değiştirmiş veya pasaport almış ya da araç sağlamaya kalkışmış ise, bu gibi durumlarda, yargıç ya da mahkeme, tutuklama kararı verebilir. Yalnız şüphe yeterli değildir. Şüpheye yol açacak olayların bulunması şarttır.
b-Suçun delillerinin korunması amacıyla, tutuklama kararı verilebilir. “Doğal olarak bu hususta da maddî bir takım vakıalar aranmalıdır. Yoksa, sanığın kanıtlara zarar vereceği soyut düşüncesiyle bu ek koşulun gerçekleştiği kabul edilemez (Uygulamada CMK. İsmail Malkoç) Şüpheli veya sanığın delilleri yok etme, gizleme veya değiştirmeye çalıştığı hususunda kuvvetli suç şüphesinin oluşması gerekir.
c-Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılmasının önlenmesi için de tutuklama kararı verilebilir. Bu nedenle tutuklama kararı verebilmesi için, yalnızca böyle bir olasılığın bulunması yeterli olmayıp, baskı girişiminde bulunduğu hususunda kuvvetli şüphe oluşması gerekir. Şüpheli ve ya sanık, olayla ilgili olarak tanıklarla konuşmaya çalışıyor ya da mağdurla görüşme çabalarını gösterir tavırlar sergiliyorsa, baskının varlığını kabul etmek gerekir. Şüpheli ve sanık ile şerikleri arasında kanuna aykırı uzlaşma ve iştiraklerin önlenmesi için de tutuklama kararı verilebilir. Uyuşturucu madde kaçakçısı şüpheli veya sanığın, diğer suç ortaklarıyla telefonda konuşuyor, toplantı yapıyor ya da evine gidip görüşüyorsa onun, suçu ortaklardan birisinin üzerine yükleyerek, kendisini ya da diğerlerini kurtarmak için, uzlaşmaya çalıştığını kabul etmek ve tutuklama kararı vermek gerekir. Ayrıca konuşma ve görüşmelerin gerçekten bu yolda olduğunu belirlemeye ihtiyaç yoktur.
Adlî kontrol altına alınmış şüpheli veya sanığın, CMK. nun 109. maddesindeki yükümlülüklerden bilerek kaçması nedeniyle, örneğin, şüpheli veya sanığın, yargıcın belirlediği çevresinin dışına çıkması ya da taşıt kullanmamasına karar verildiği halde, taşıt kullanması gibi durumlarda, uygulanması zorunlu olan CMK. nun 112. maddesi uyarınca, hükmedilecek hapis cezasının süresi ne olursa olsun, yetkili yargı merciî, hemen tutuklama kararı verebilir.
1412 SK.nun 2. fıkrasında öngörülen, suçun üst sınırı yedi yıllık cezayı gerektirmesi veya sanığın ikametgahı veya konutunun bulunmaması ya da kim olduğunu kanıtlayamaması hallerinde kaçacağı veya kanıtları yok edeceği gibi tutuklama nedenlerinin bulunduğuna ilişkin karineye, maddede yer verilmemiştir. Bu nedenle söz konusu durumlara dayanılarak, tutuklama kararı verilemez. Ancak maddenin 2. fıkrasında yine bir karine veya varsayıma yer verilmiştir. Fıkrada yedi yıl yerine, adam öldürme, uyuşturucu imal etme, anayasal düzene karşı suç işleme, işkence, soykırım, silâh kaçakçılığı, vs. suçlarında kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeninin var sayılacağı öngörülmüştür. Bu düzenleme, 1412 SK. 104.md.sine göre, bir daraltma sözkonusu olduğundan, şüpheli veya sanığın daha lehinde olan bir düzenlemedir. Örneğin; şüpheli kasten adam öldürmüşse, müebbet hapisle yargılanacaktır. Kaçacağına ilişkin somut olgular ortaya çıkabilir, çıkmayabilir. Delilleri etkilemeye çalışır, ancak bu durumda ortaya hiç çıkmamış olabilir. Fakat müebbet hapisle yargılanacak kişinin fırsat bulduğu takdirde, kaçması, saklanması, delilleri yok etmesi büyük olasılıktır. Henüz somut olgular ortaya çıkmadı diye, böylesine ağır suçlar için önlem alınmaması düşünülemez. Ancak şüpheli veya sanığın, suçu işlediğine ilişkin güçlü şüphe nedenlerinin varlığının bulunması şarttır. Hâkim veya yargıç 3. fıkradaki suçlarda şüpheli veya sanığın, suçu işlediğine ilişkin güçlü şüphe nedenlerinin bulunup bulunmadığına bakacak, bulunduğu taktirde tutuklama kararı verebilecektir.
Tutuklama kararı, yargıç veya mahkeme tarafından verilir. Yargıç bu karara ulaşırken, şüpheli veya sanığın, mağdurun ve toplumun yararını gözetir. Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve nedenlerinin saptanıp saptanmadığını takdir eder. Keyif davranmadığını gösterecek biçimde, tutuklamanın gerçekçesine yer vermesi gerekir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararını vermemesi gerekir.
 
Kaynak: http://www.abchukuk.com/makale/makale315.html