T. C.
D A N I Ş T A Y
DÖRDÜNCÜ DAİRE
ESAS : 2015/497
KARAR : 2015/3174
TARİH : 10.06.2015

ÖZET : Sahte fatura düzenlediği ileri sürülen davacı hakkında kendi adına
düzenlenen vergi tekniği raporunun tebliğ edilmemesinin, davacının savunma hakkını
kısıtladığı hakkında.
(213 s. VUK m. 5, 35)

İstemin Özeti: Sahte fatura düzenlediği ileri sürülen davacı adına 2012 yılı için salınan vergi
ziyaı cezalı kurumlar vergisiyle 2012/10-12. dönemi geçici verginin kaldırılması istemiyle
DAVA AÇILMIŞTIR. İstanbul 8. Vergi Mahkemesinin 20.10.2014 günlü ve E:2014/194,
K:2014/2092 sayılı kararıyla; davacı hakkında düzenlenen 19.11.2013 tarih ve 2013/37 sayılı
vergi tekniği raporunda yer alan tespitler uyarınca davacının sahte fatura düzenleyicisi olduğu
sonucuna ulaşıldığından yapılan cezalı tarhiyatlarda hukuka aykırılık bulunmadığı, mahsup
süresi geçtikten sonra kesinleşen geçici verginin terkin edileceği, ancak gecikme faizi ve
cezanın tahsil edileceği belirtildiğinden, dava konusu geçici vergi tarhiyatında hukuka uyarlık,
geçici vergi üzerinden kesilen vergi ziyaı cezasında ise hukuka aykırılık bulunmadığı
gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine KARAR VERİLMİŞTİR. Kararın, hukuka
aykırı olduğu ileri sürülerek BOZULMASI İSTENİLMEKTEDİR.

Savunmanın Özeti : SAVUNMA VERİLMEMİŞTİR.
Tetkik Hakimi:
Düşüncesi : Temyiz isteminin reddi GEREKTİĞİ DÜŞÜNÜLMEKTEDİR.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Dördüncü Dairesince, dosya tekemmül ettiğinden davacının
yürütmenin durdurulması isteminin incelenmesine gerek görülmeyerek işin esası incelenip
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
Sahte fatura düzenlediği ileri sürülen davacı adına 2012 yılı için salınan vergi ziyaı cezalı
kurumlar vergisiyle 2012/10-12. dönemi geçici verginin kaldırılması istemiyle açılan davayı
kısmen kabul eden, kısmen reddeden Vergi Mahkemesi kararı TEMYİZ EDİLMİŞTİR.
Anayasanın 36 ncı maddesinde yer verilen iddia ve savunma hakkı, birbirini tamamlamakta
ve birbirinden ayrılmaz niteliğiyle de hak arama hürriyetine TEMEL OLUŞTURMAKTADIR. Hak
arama hürriyeti, önemi nedeniyle yalnız toplumsal barışı güçlendiren dayanaklardan biri değil,
aynı zamanda bireyin adaleti bulma, hakkı olanı elde etme, haksızlığı önleme uğraşının DA
ARACIDIR. Savunma hakkının öznesi, SUÇLANAN KİŞİDİR. Kişinin, savunma seçeneklerini
değerlendirebilmesi için, öncelikle kendisine yöneltilen suçlamanın varlığını ve sebeplerini
BİLMESİ GEREKİR. Çağdaş bir hukuk düzeninde bu hakkın kullanılması, olabildiğince
kolaylaştırılmalı; olumlu ya da olumsuz sonuç almayı geciktiren, güçleştiren ENGELLER
KALDIRILMALIDIR. Savunma hakkının belirtilen şekilde kullanılabilmesi ise; iddia olunan fiile
ilişkin tespit ve kanıtların bilinmesi, buna bağlı olarak karşı argümanlar geliştirilerek aksi
yönde tespit ve kanıtların SUNULMASIYLA MÜMKÜNDÜR.
Anılan Anayasa hükümleri, Ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle güvence altına
alınmış bulunan ve “Hukuk Devleti”nin vazgeçilmez ilkelerinden olan “hak arama özgürlüğü”,
“adil yargılanma hakkı” ve “mahkemeye başvuru hakkı” ilkeleriyle doğrudan ilgili olup,
sözkonusu temel haklara anayasal bir değer YÜKLEDİĞİ AÇIKTIR.
Savunma hakkı, Anayasa’nın ‘Kişinin Hakları ve Ödevleri’ni belirleyen ikinci bölümünde yer
alan, TEMEL HAKLARDANDIR. Evrensel konumu nedeniyle, insanlığın ortak DEĞERLERİNDEN
SAYILMAKTADIR. Felsefi ve hukuksal nitelikleri ve içerikleriyle adalet kavramı ve yargılama
işlevi, birbirini tümleyen, birbirinden ayrılamaz nitelikteki sav-savunma-karar üçlüsünden
oluşan yargıyla YAŞAMA GEÇMEKTEDİR.
Anayasa Mahkemesinin 14.7.1998 günlü E:1997/41 K:1998/47 sayılı kararında; Avrupa İnsan
Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme’nin, savunma hakkının önemini ve
gereğini vurgulayan 6 ncı maddesini de dikkate alarak savunma hakkının niteliğini
vurguladığı, herkesin kendisine yönelik isnadın nedeninden ve niteliğinden en kısa zamanda,
anladığı bir dille ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek hakkına sahip olduğu; olayı, isnadın
nedenini ve hukuki niteliğini bilmeyen kişinin kendisini yeterince savunamayacağının açık
olduğu, bu hususun, savunma hakkının temelini OLUŞTURDUĞU BELİRTİLMİŞTİR.
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun “Vergi Mahremiyeti” başlıklı 5 inci maddesinde, “Aşağıda
yazılı kimseler görevleri dolayısiyle, mükellefin ve mükellefle ilgili kimselerin şahıslarına,
muamele ve hesap durumlarına, işlerine, işletmelerine, servetlerine veya mesleklerine
müteallik olmak üzere öğrendikleri sırları veya gizli kalması lazım gelen diğer hususları ifşa
edemezler ve kendilerinin veya üçüncü şahısların nef’ine kullanamazlar;
1. Vergi muameleleri ve incelemeleriyle uğraşan memurlar;
2. Vergi mahkemeleri, bölge idare mahkemeleri ve Danıştayda görevli olanlar;
3. Vergi kanunlarına göre kurulan komisyonlara iştirak edenler;
4. Vergi işlerinde kullanılan bilirkişiler.
Bu yasak, yukarıda yazılı kimseler, bu görevlerinden ayrılsalar dahi devam eder.” hükmüne
yer verilmiş, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 35 inci maddesinin ikinci fıkrasında’da, takdir
komisyonu kararı üzerine tarh edilen vergilerde kararın ve re’sen takdiri gerektiren inceleme
raporunun birer suretinin ihbarnameye ekleneceği düzenlemesi HÜKME BAĞLANMIŞTIR.
Bu düzenlemeye göre; mükelleflerin uzlaşma, dava açma ve savunma gibi yasal haklarını
kullanabilmeleri için tarhiyatın dayanağı olan ve tarhiyatın yapılma nedeniyle matrah farkının
tespitine ilişkin hesaplamaların nasıl yapıldığına dair açıklamaları içeren takdir komisyonu
kararının, vergi inceleme raporunun veya tarhiyata dayanak alınan “mükellef adına”
düzenlenmiş vergi tekniği raporunun ihbarnameye eklenmesinin gerekli OLDUĞU
ANLAŞILMAKTADIR. Bu niteleme karşısında takdir komisyonu kararının, inceleme raporunun
veya mükellef adına düzenlenmiş vergi tekniği raporunun ihbarnameye eklenmemesinin,
anılan Kanunun 108 inci maddesinde belirtilen basit şekil noksanlığı olarak mütalaa
edilmesine de OLANAK BULUNMAMAKTADIR.
Dosyanın incelenmesinden, davacı adına yapılan tarhiyata esas teşkil eden takdir komisyonu
kararının dayanağı olan davacı hakkında düzenlenen 19.11.2013 tarih ve 2013-A-3668/37
sayılı vergi tekniği raporunun davacıya tebliğ EDİLMEDİĞİ ANLAŞILMIŞTIR. Bu durum
karşısında, yukarıda yazılı nedenlerden dolayı davacının savunma hakkının engellendiği
tartışmasız olup, sadece takdir komisyonu kararıyla vergi ve ceza ihbarnamesi tebliğ edilmek
suretiyle davacıya bildirilen tarhiyatın KALDIRILMASI GEREKMEKTEDİR. Bu nedenle, Vergi
Mahkemesi kararında hukuka UYARLIK GÖRÜLMEMİŞTİR.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüne ve İstanbul 8. Vergi Mahkemesinin
20.10.2014 günlü ve E:2014/194, K:2014/2092 sayılı kararının bozulmasına, 10.06.2015
tarihinde OYBİRLİĞİYLE KARAR VERİLDİ.